Makyaj Bizi Güzelleştirirken Dünyayı Çirkinleştiriyor.

Banyomuzdaki şampuanlar, saç kremleri, maskeler, sabunlar, yüz temizleme jelleri, durmadan yenisini aldığımız makyaj malzemeleri… Liste uzadıkça uzuyor. Güzellik ve kişisel bakım adı altında satın aldığımız ürünlerin çevreye ne denli büyük bir zarar verdiğinin farkında değiliz çoğumuz. Halbuki her gün tükettiğimiz ve çok sık yenisini aldığımız bu ürünlerin ambalajlarında kullanılan plastiğin ömrü, ürünün ömründen de bizim ömrümüzden de daha uzun.

Son zamanlarda gündemimizden düşmeyen ve hepimizi kaygılandıran konuların başında iklim değişikliği ve çevre kirliliği geliyor. Yakın zamanda bu konuda gerçekleştirilen eylemlerin artmasıyla uluslararası camiada siyasetçiler ve devlet büyükleri de de iklim değişikliği ve çevre kirliliği konularına daha çok önem vermeye ve dikkat çekmeye başladılar. Ülkemizde çevre kirliliği konusunda yürütülen çalışmalara baktığımızda özellikle atık ayrıştırma konusunda genel bir bilince henüz ulaşamadığımızı görüyoruz ne yazık ki. Dünyadaki çevre kirliliği ve atık sorununun en büyük sebebinin plastik tüketimi olduğunu düşününce bu konuda atmamız gereken daha pek çok adım olduğu aşikâr. Bundan 70-80 yıl önce ortalıkta olmayan bir malzemenin bugün tükettiğimiz her üründe, ürün ambalajında, ev eşyasında karşımıza çıkması ve asla vazgeçilemeyecek bir madde olarak görülmesi gerçekten çok enteresan. Dünya genelindeki plastik sorununun en büyük kaynağının ürün ambalajları olduğunu düşündüğümüzde karşımıza iki büyük sektör çıkıyor: gıda ve kozmetik. Ancak kozmetik sektörünün daha sorumlu olduğunu söylemek mümkün.

 İki hafta kullanacağımız bir ürün için kutusundan şişesine kadar bir sürü plastik kullanılıyor ve bu plastiklerin çoğu sanıldığı gibi geri dönüştürülebilir de olmuyor. Peki burada asıl sorumluluk biz tüketicilerin mi yoksa değer milyarlarca doları bulmuş kozmetik devlerinin mi? Arz ve talep arasındaki dengeyi düşündüğümüzde suçun iki taraftan yalnızca birine atılamayacağı ve her iki tarafında üzerine düşeni yapması gerektiğini söylemek pek de yanlış olmaz. 

Güzellik Sektöründeki Plastik Sorunu 

Kişisel bakım, kozmetik ve güzellik ürünlerinde ve ürün ambalajlarında kullanılan plastik sorununu anlayabilmek için öncelikle bu sektörün son yüzyılda geçirdiği büyüme yolculuğunu anlayabilmek gerekiyor. Birinci Dünya Savaşı’nda askerlerin hastalık kapmamaları için gerekli hijyen koşullarının sağlanabilmesi amacıyla Amerikan askerlerine sağlanan temizlik ve kişisel bakım malzemeleri, savaş sonrasında da bir alışkanlığa dönüştü. Kısa zamanda kadınlar için kozmetik ve kişisel bakım ürünleri pazarlanmaya başladı. Kozmetik sektörünün yüz yıllık başarısını anlamak için şu rakamlara bakmak yeterli. Amerika’da 1919 yılında 60 milyon dolar değerinde olan sektör, 1970’lerde milyar dolarla ulaştı. Günümüzde ise Amerikan kozmetik sektörünün değeri 93 milyar doları aşmış durumda. Global ölçekte ise daha büyük rakamlardan bahsediyoruz elbette. Şu anda dünya genelinde üretilen plastiğin 160 milyon tonu sadece  ambalaj ve paketmelerde kullanılmak üzere kullanılıyor.

Böylesine büyük bir sektörde, ürünlerin ne kadar hızlı döndüğünü, tüketimin ne kadar hızlı olduğunu göz önünde bulundurursak plastiğin neden en pratik ambalaj çözümü olarak tercih edildiği ortada. Sonuçta plastik cam ve metal gibi ambalajlara nazaran daha hafif, daha esnek ve daha ucuz. Yani plastik ambalaj kullanımı yalnızca ambalaj masrafını azaltmıyor, ürün ağırlığı düştüğü için taşıma masraflarının da azalmasını sağlıyor.

Plastiğe Karşı Alternatifl Çareler Bulmak Zorundayız!

Okyanuslarımızda plastik adaların oluştuğu, deniz canlılarının denizlerdeki plastik atıklar yüzünden katlolduğu bir dünyada yaşıyoruz artık. Dolayısıyla, çevre kirliliği sorununda plastiğin başrolde olduğunu hepimiz biliyoruz. Sayıları her geçen gün artan bilinçli tüketicilerin daha etik ve çevre dostu ürünler talep etmesi sonucunda dünya genelinde küçük ölçekli şirketlerin ve girişimlerin plastik ambalajsız kişisel bakım, kozmetik ve makyaj ürünleri üretmeye başladıklarına şahit olduk yakın zamanda. Bazı markalar plastik ambalaj yerine cam veya metal ambalaj tercih ederken bazıları da yeniden doldurulabilir ambalajlar kullanmayı tercih ediyor. Tüketiciler boş ambalajları ya da şişeleri geri gönderip daha indirimli bir fiyata doldurtabiliyorlar. Bazı markalar ise ürünlerinde hiçbir şekilde ambalaj kullanmıyor. Katı şampuan, saç kremi, el sabunu, vücut sabunu gibi ürünler geliştirerek ambalaj ihtiyacını tamamen ortadan kaldırmaya çalışıyorlar. 

Sektörde çevre dostu ambalaj çözümlerine tüketicilerin bu denli büyük bir talep göstermesi büyük markaları da harekete geçirdi. Tüketicilerin ayaklanması sonucu, plastik ambalaj kullanımını sınırlandıran, daha fazla geri dönüştürülmüş ve geri dönüştürülebilir plastik kullanan marka olduğunu görüyoruz. Bu markaların sayısı her geçen gün artmaya da devam ediyor. Artık büyük markalar, ürün araştırma ve geliştirme bütçelerinin büyük bir kısmını yeni ambalaj alternatiflerine ayırıyorlar. Bu da çevre dostu ve etik ürün tüketmek isteyen, dev kozmetik markalarına sorumluluklarını hatırlatmayı amaçlayan tüketiciler için çok iyi bir haber. Örneğin, L’Oréal Seed adlı alt markası aracılığıyla sürdürülebilir ambalaj çözümlerini deniyor. Pek çok markanın yüz temizleme jellerinde, duş jellerinde ya da diş macunlarında rastladığımız mikro plastiklerin yerine de kum tanesi, kahve granülü, şeker vb. alternatif bileşenler kullanılıyor.

Kozmetik Devleri Plastik Sorununu Çözmek İçin Neler Yapabilir?

Kozmetik markalarının atabileceği pek çok adım var. Plastiksiz ambalaj sistemlerine geçilene kadar, kullandıkları plastiklerin tamamının ya da büyük çoğunluğunun geri dönüştürülmüş plastik olmasını sağlayarak işe başlanabilir. Lush gibi markalar pek çok ürün kategorisinde ambalajsız satışı uzun zamandır uyguluyor örneğin. Bunun uygulanamayacağı ürünlerde tamamen geri dönüştürülmüş plastik ve diğer sürdürülebilir ambalaj alternatiflerini kullanmak bir öncelik olmalı. 

Kozmetik markalarının yapabileceği en etkili şeylerden biri ürün boyutlarını büyütmek. Bir iki hafta sonra bitecek boyutlarda şampuan satmanın kimseye bir faydası yok. Sık kullanılan, bozulma ihtimali olmayan ürünlerin boyutu arttırılabilir. Şampuan, duş jeli, saç kremi gibi ürünler buna örnek olabilir. Bunun dışında makyaj malzemeleri, el ve yüz kremleri gibi ürünlerin de boyutları arttırılarak kullanılan ambalaj ve plastik miktarı azaltılabilir.

Tüketici Olarak Neler Yapabiliriz?

Talep olmadan arz olmaz. Dolayısıyla, tüketici olarak çevre dostu ve sürdürülebilir markaları desteklemek sektördeki genel talebi arttıracağı için kozmetik devlerinin de daha hızlı harekete geçmelerini sağlayacaktır. Rekabetin böylesine sıkı olduğu bir sektörde, sürdürülebilirliği tercih eden markaları desteklemek tüketiciler olarak yapabileceğimiz en etkili şeylerden biri. 

Eğer plastik ambalajlı ürünler kullanmak mecburiyetindeyseniz, bu ürünlerin ambalajlarını doğru şekilde geri dönüşüme kazandırmalısınız. Ambalaj üzerindeki bilgiler doğrultusunda ürünleri doğru bir şekilde geri dönüşüme kazandırabilirsiniz. Ayrıca, plastik ne yazık ki ambalajda değil, bazı ürünlerin içinde de olan bir madde. Mikro plastik içeren ürünleri satın almamaya özen gösterin.

Eskiden kullandığınız cam kozmetik ambalajlarını (yüz, göz kremi vb.) yeniden değerlendirebilirsiniz. Kendi nemlendiricinizi, saç yağınızı yaparak eski kozmetik ambalajlarınızı da kullanabilirsiniz. Hayatınızda küçük değişiklikler yaparak, etrafınızdaki insanları da benzer adımlar atmaya teşvik ederek kozmetik sektöründeki değişimin bir parçası olabilirsiniz.


YORUMLAR - 2 değerlendirme

Sen bu konuda ne düşünüyorsun?
Hatice4 yıl önce
İtiraf edeyim, yazıyı okuduktan sonra çekmecemi açtım ve kendimden utandım. Alırken, kullanırken hiç bunları düşünmüyoruz. Bunun uzun vadede doğaya nasıl zarar vereceği klımızın ucundan dahi geçmiyor. Amacımız o ürünü olabildiğince ucuza almak ve kullanıp kendimizi iyi hissetmek. Yani en doğru tabirle aslında çok benciliz. Yarın en azından kendi adıma bir şeyler yapacağım.
Eylül4 yıl önce
Haklısınız talep olmazsa kimse de kullanmaz ama devletin ilgili kurumlarının kamuyu buna teşvik etmesi ve eğitmesi önemli. Üreticiler kısmında da mesela doğayla dost ambalajlar tasarlayan firmalara vergi indirimi gibi güzellikler yapılmalı. Yani aslında plastikten uzaklaşmaya çalışan markalar var piyasada ancak fiyat rekabetinin yoğun olduğu bir pazarda bu türden kaygılar taşımak en basit tabiriyle saflıktır. Sonuçta bu markalar bir taraftan ucuz bir ürün olan plastikten uzaklaşırken diğer taraftan da üretim maliyetlerini artırmak zorunda kalıyorlar. Ve tabii ki bu da doğal olarak fiyatlara yansıyor. Bu kısır döngüyü güçlü bir siyasi irade çözebilir ancak. Geri kalan tüm çabalar sadece günü kurtarmaktan ibaret.

İLGİLİ MAKALELER

İNDİRİM KATALOGLARI