Son yıllarda modern tüketim alışkanlıklarımız ve seri üretim pratikleriyle ilgili bilincin arttırılmasına yönelik çalışmalar arasında moda endüstrisindeki uygulamalara yöneltilen eleştiriler de yer alıyor. “Fast food” tüm beslenme anlayışımızı ve alışkanlıklarımızı nasıl değiştirdiyse, günümüzde moda endüstrisinin ulaştığı seri üretimin boyutları da “fast fashion” denebilecek boyutlara ulaştı ve tüketim alışkanlıklarımızı kökünden değiştirdi. Moda endüstrisindeki bu olumsuz uygulamaların etkileri, işçilerin etik olmayan şartlarda, çok düşük ücretlere çalıştırılmalarından tutun, üretilen giysilerin büyük çoğunluğunun geri dönüştürülemeden çöpe gitmesi ve çevre kirliliğine sebep olmasına kadar küresel ölçekte pek çok farklı alana yayılmış durumda. Bu olumsuz uygulamaların hem sebebi hem de neticesi haline gelen tüketim çılgınlığıysa her geçen gün daha da inanılmaz boyutlara ulaşıyor.
Moda Endüstrisinde Tüketimin Boyutları ve Sonuçları
Günümüzde, hangi alanda olursa olsun, aşırı ve orantısız tüketim konusunda büyük sorunlarla karşı karşıya olduğumuz aşikâr. Tekstil tüketimi de ne yazık ki bu uzun “sorunlar listesi”nin ilk sıralarında yer alıyor. Satın aldığımız ürünlerin nasıl bir yolculuktan geçerek mağaza raflarına ulaştığını umursamadan tüketiyoruz. Yalnızca ürünü görüyoruz ve bu ürünün beraberinde getirdiği üretim süreçlerini, atıkları ve kullanıcı sorumluluklarını görmezden geliyoruz. Tüketim çılgınlığının en temel sebeplerinden biri, ürünü üretim sürecinden ayırarak, “kendiliğinden var olan” bir şey gibi görmeye başlamak. Bu aşamadan sonra bu ürüne karşı sorumluluklarımızın olmadığını varsaymaya başlıyoruz.
Son 50 yılda birdenbire değişen bu tüketici davranışı pek çok sorunun temelinde yatıyor. Günümüzde, anne babalarımızın bizim yaşımızdayken sahip olduklarından en az dört ya da beş kat fazla kıyafetimiz var. Eskiden dört mevsime bölünen moda sektörü artık her haftaya, her güne, her aktiviteye göre ayrılmış durumda. Tüketim teşvikinin sonu ne yazık ki gelmiyor. Youtube ve Instagram gibi sosyal medya hesaplarında tüketimi teşvik eden, durmadan yeni ürünler alan ya da yeni ürünlerin reklamını yapan “influencerlar” da genç nüfusun tüketim alışkanlıklarını daha kötü boyutlara sürüklüyor. Eskiden reklam ve gerçek ayrımını çok iyi yapabiliyorken, artık sosyal medya aracılığıyla, reklam ve tüketim algısı günümüzün her dakikasına girmiş durumda.
Aşırı tekstil tüketiminin doğurduğu en ciddi sonuçlardan biri de atık sorunu. Günümüzde atık sorunu, hangi atık koluna odaklanırsanız odaklanın, başlı başlına devasa bir sorun teşkil ediyor. Tükettiğimiz ürünlerin biz kullandıkça var olduğunu ve onlarla işimiz bittiği anda dünyadan silinip gittiklerini varsayıyoruz, ancak ne yazık ki gezegenimizin bu tür süper güçleri yok. Çöpe attığımız teki kaybolmuş çoraptan, 2 yıl giyip attığımız monta kadar her şey katı atık sahalarında beklemeye mahkum oluyor. Bu tekstil ürünlerini renklendirmek için kullanılan boyalar toprağa sızıyor ve bir süre sonra besin döngümüze giriyor.
Bu sorunların yanı sıra moda sektörünün en büyük sorunlarından biri etik olmayan çalışma koşulları. Az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerde çok düşük paralara, insani olmayan şartlarda çalıştırılan işçiler ve hatta çocuk işçiler olduğunu hepimiz biliyoruz. Ancak ne yazık ki, bir tişörtü satın aldığımızda etiketinde örneğin Bangladeş yazdığını gördüğümüzde, bu resmi canlandırmamayı tercih ediyoruz aklımızda. Hayatta verdiğimiz bazı kararların, “basit bir tişört almak kadar basit kararların,” ne denli büyük sonuçları olduğunu görmekten korkuyoruz, ancak sorumluluklarımızı kabul etmemiz için bu gerçeklerle er ya da geç yüzleşmemiz gerekiyor.
Üretim-Tüketim Uygulamalarına Karşı Tepkiler: "Moda Devrimi"
Bu dev üretim ve tüketim döngüsünün, israfın ve “modern köleliğin” önüne geçmek için son yıllarda pek çok girişim başlatıldı. “Fashion Revolution” yani Moda Devrimi gibi dünya genelinde etkilerini gördüğümüz girişimler ortaya çıktı. Bu tür girişimleri ve karşı tepkileri alevlendiren olay, 2013 yılında Bangladeş’te sekiz katlı bir binanın çökmesiydi aslında. Rana Plaza adındaki bu iş merkezinde 5 tekstil fabrikası faaliyet gösteriyordu ve binanın çökmesiyle 1138 işçi hayatını kaybetti, 2500 işçi yaralandı. Az gelişmiş ülkelerdeki tekstil fabrikalarının ve üretim merkezlerinin çoğunda olduğu gibi, bu iş merkezinde çalışanların da hemen hemen hepsi genç kadınlardan oluşuyordu.
Bu acı olaydan hemen sonra Fashion Revolution hareketi başladı ve çok kısa zamanda tüm dünyaya yayıldı. Bu hareket, insanları büyük markalara sorular sormaya ve ürettikleri giysilerin nerede, ne şartlarda ve kimler tarafından üretildiğine dair hesap sormaya teşvik ediyordu. Hala etkinliklerine ve bilinçlendirme faaliyetlerine devam eden Fashion Revolution akımı moda endüstrisinde önemli adımların atılmasını sağladı. Eskiden üretim süreçleriyle ilgili bilgi paylaşmayan markalar, tüketicilerin örgütlü tepkisini gördüklerinde şeffaflığa daha fazla yatırım yapmaya başladılar. Ancak ne yazık ki bu sektördeki sömürü hala devam ediyor. Fashion Revolution’ın paylaştığı verilere göre dünyanın tekstil ihtiyacını karşılamak için yaklaşık 75 milyon işçi çalışıyor ve bu işçilerin %80’i 18-35 yaş arasındaki genç kadınlardan oluşuyor. Moda endüstrisine ve büyük markalara tepkisini göstermek isteyenler, Fashion Revolution’ın resmi web sitesindeki Manifesto’yu okuyabilir, konu hakkında bilgilenebilir ve kendi ülkelerindeki temsilcilerle iletişime geçerek hareketin bir parçası haline gelebilirler.
ITUC(tur:Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu) tarafından hazırlanan 2018 Küresel Haklar Endeksi'nde Bangladeş, Mısır, Guatemala, Filipinler, Cezayir, Kazakistan, Suudi Arabistan gibi hak ihlallerinin en sık yaşandığı ülkeler arasında ne yazık ki Türkiye de bulunmakta.
Bireysel Olarak Neler Yapabiliriz?
Markaların tutumlarını değiştirmek bir günde olabilecek bir şey değil elbette. Önemli olan bireysel tutumumuzu değiştirebilmek. “Fast Fashion” olarak tabir edilebilecek, günlük trendlere odaklanan ve ucuz ürünler sunan markalardan alışveriş yapmamayı tercih etmek atabileceğiniz ilk adımlardan biri. Mümkün olduğu kadar yerel tesislerde üretilmiş, yerel markalardan ya da etik markalardan alışveriş yapmayı tercih edebilirsiniz. Bu şekilde daha çok para harcayacağınızı düşünüyor olabilirsiniz, ancak kalitesiz 10 gömlek almaktansa, yıllarca giyebileceğiniz, kaliteli ve etik şartlarda üretilmiş 3 gömlek almak size daha ucuza bile mal olabilir.
Elinizdeki tekstil atıklarını çöpe atmak yerine farklı şekillerde değerlendirmeye çalışabilirsiniz. Ne yazık ki işlenmiş tekstil ürünlerinin büyük çoğunluğu geri dönüştürülemiyor, çünkü bu teknoloji çok yaygın değil. Ancak küçük parçalara ayrılarak izolasyon vb. amaçlarla yeniden kullanılabiliyor. Giymediğiniz kıyafetlerinizi yeniden değerlendirerek “ileri dönüştürebilir”, “Kendin Yap” projeleriyle yeniden kullanıma kazandırabilirsiniz. Hiçbir şey düşünemiyorsanız, toz bezi olarak kullanmak bile atık üretmemek adına güzel bir adım olacaktır.
Yapabileceğiniz en ama en etkili şey, “fast fashion” markalarına talebi azaltmak için bu tür yerlerden alışverişi minimuma indirmek ve faaliyetleriyle ilgili onlara mail vb. yollarla sorular sormak olacaktır. Unutmayın, markalar talebe göre arz sağlarlar, talebiniz etik olursa, size sunulan ürün de etik olacaktır.
YORUMLAR - 2 değerlendirme