Evde Kal ve Tüketim Alışkanlıklarınla Yüzleş!

Koronavirüs tedbirlerinin artmasıyla hepimiz evlere kapandık. Hem kendi sağlığımızı hem de başkalarının sağlığını korumak için bu dönemde alınması gereken en önemli tedbirlerden biri mümkün olduğunca evden çıkmamak ve evden çalışmak. Virüsün yayılma hızını düşürmek için evden çıkmadığımız ve hemen hemen tüm mağazaların kapalı olduğu bu dönemde daha önce yüzleşmediğimiz pek çok şeyle yüzleşiyor ve hayatı sorguluyoruz. Bu dönemde yüzleşmemiz gereken gerçeklerden biri de şüphesiz tüketim alışkanlıklarımız. Bu zamana kadar dur durak bilmeden satın aldığımız eşyalarla yüzleşmişken, tüketim alışkanlıklarımızı ve eşyaya verdiğimiz değeri de sorgulamakta fayda var.

Halk sağlığını tehlikeye atmamak için evden çıkmamaya gayret ediyoruz, çoğumuz evden çalışıyoruz ve markete bile istediğimiz sıklıkta gidemiyor, gittiğimizde de ihtiyacımız olan ürünleri bazen bulamayabiliyoruz. Öylesine gezmek için alışveriş merkezine gidemediğimiz, yemeğimizi kendimiz pişirip yediğimiz, her şeyi daha idareli kullandığımız bu dönemde çoğumuz ister istemez minimal bir yaşam tarzını deneyimlemeye başladık. Olağanüstü bir süreçten geçiyoruz, ancak tüketimin büyük ölçüde durduğu ve “lüks” kavramının birdenbire altüst olduğu bu dönem, kendi yaşam pratiklerimizi ve tüketim alışkanlıklarımızı değerlendirmek ve sorgulamak için çok iyi bir fırsat olabilir. 

Eşyanın Değerini Nasıl Ölçüyoruz?

Bu vesileyle kendimize sormamız gereken en önemli sorulardan biri de bu. Para verip satın aldığımız, kullandığımız ya da hiç kullanmadan evin bir köşesine attığımız eşyalara nasıl değer biçiyoruz? Türkiye’de ilk koronavirüs vakası açıklanır açıklanmaz marketlerde bomboş kalan makarna ve tuvalet kağıdı raflarını düşünelim. Normal şartlarda satın almakta zorlanmadığımız hatta markette alışveriş yaparken üstüne pek de düşünmeden sepete attığımız bir ürün olan tuvalet kağıdı şimdi nasıl da değerlendi. Demek ki bir eşyaya verdiğimiz değer eşyanın kendisinden, özünden kaynaklanmıyor. O eşyanın içinde bulunduğumuz durum üzerinden biz tüketiciler atıyoruz. Ofise giderken takıp takıştırdığımız, bir sürü para vererek aldığımız elbiseler, aksesuarlar şimdi bir dolapta, bir çekmecede öylece bekliyor. Tüm bunlar yaşadığımız hayatın aslında tamamen kurmaca olduğunu ve bu kurmacanın da büyük ölçüde tüketim üzerine kurulu olduğunu gösteriyor. 

Belki de yıllardır evimize yığdığımız eşyalarla yüzleşmenin ve daha minimal bir hayatın kapılarını aralamanın vakti gelmiştir. Sırf ucuz olduğu için aldığımız tişörtlerin, bluzların hangi şartlarda üretildiğini bilmeden, çevreye zararının ne olduğu hesap etmeden ve o tişörtün kaç çocuk işçinin elinden çıktığını düşünmeden tüketmenin bizi özümüzden nasıl uzaklaştırdığını şimdi evlerimize, kendi kabuğumuza çekilince biraz daha iyi anlıyoruz. İnsanların hoyratça tüketmeyi bıraktıkları şu son bir ayda karbondioksit emisyonlarının düşmesi ve büyük şehirlerde hava kirliliğinin büyük oranda azalması da tüketim çılgınlığımızın yuvamız gezegenimize nasıl zarar verdiğini ortaya koyuyor.

Evde Kalın ama Online Alışveriş Tuzaklarına Düşmeyin!

Koronavirüs tedbirleriyle hepimiz evlerimize çekildik, mağazaların da çoğu kapalı. Ancak pek çok marka online alışveriş hizmetlerine devam ediyor. Dolayısıyla “Bu süreçte nasılsa evden çıkamıyorum, bari online alışveriş yapayım” diye düşünerek ihtiyacınız olmayan şeyler satın almaktan kaçınmakta fayda var. Bazı mağazalar hem online platformlarındaki hem de mağazalarındaki faaliyetlerini durdursa da bazı online alışveriş platformları hala açık. Zaruri ihtiyaçlarımız için bu platformları kullanmalıyız elbette. Ancak biz tüketiciler evde oturmanın verdiği can sıkıntısını online alışverişle atmaya çalışmamalıyız ya da online alışveriş platformlarının içinde bulunduğumuz durumu kendi lehlerine çevirmelerine müsaade etmemeliyiz.

Örneğin, çoğumuz evden çalışmaya başladığımız için bu sefer de online alışveriş platformlarının “Home Office Fırsatları” adı altında bir sürü kombin ve stil reklamı verdiğini görmeye başladık. Sanki evde çalışmak için farklı bir kombine ihtiyacımız varmış ya da şık olmamız gerekiyormuş gibi. Bazı platformlar da evden çalışmak için “mutlaka almamız gereken” tanıtımını yapıp duruyor. Dolayısıyla, her durumda ve koşulda, aslında ihtiyaç duymadığımız bir tüketime teşvik edilebileceğimizi unutmamamız gerekiyor. 

#EvdeKal Sürecini Nasıl Değerlendirelim?

Hazır şimdiye kadar biriktirdiğimiz bir sürü eşyayla evlerimize çekilmişken, sadeleşme çalışmalarına başlayabilirsiniz. Dolaplarınızı, çekmecelerinizi düzenlemek, aslında ihtiyacınız olmayan ya da kullanmadığınız eşyaları saptamak hem evde size daha fazla alan açacak hem de tüketim alışkanlıklarınızı daha iyi anlamanıza, sorgulamanıza yardımcı olacak. Evdeki dağınıklığı, kalabalığı gördükçe içiniz daralıyorsa, sadeleşin. İhtiyacınız olmayan, kullanmadığınız eşyaları bir kenara ayırın, ortalıktan kaldırın. Bu süreci daha minimal bir hayatı deneyimlemek için değerlendirmeye çalışın. 

Bir yandan sağlığınız için evde kalırken bir yandan da psikolojik ve ruhsal sağlığınız için kendinizi yeni bir yolculuğa çıkarın ve sadeleşmeyi deneyin. Hepimizin daha az tüketeceği bir dönemden geçiyoruz, dolayısıyla bu dönem kendi ihtiyaçlarımızı, satın aldığımız nesnelerle ilişkimizi ve hayattan beklentilerimizi derinlemesine düşünmek için bir fırsat olabilir. Evde kalın, sağlığınıza dikkat edin, az tüketin, sadeleşin!


YORUMLAR - 1 değerlendirme

Sen bu konuda ne düşünüyorsun?
Güldan3 yıl önce
Evde kal kal da nereye kadar? Öyle herkes evinden çalışamıyor. Ben aç kalmamak için her gün işe gitmek zorundayım. Boş yere de tasalanmayın Kimsenin de zaten alışveriş yapacak parası yok zaten. İlk başlarda bir şekilde sabredildi ama 2 ay artık bazıları için çok uzun.

İLGİLİ MAKALELER

İNDİRİM KATALOGLARI